18 Ocak 2010 Pazartesi

Tekel İşçileri

Devlet önce bir işletme kurar, ardından bu işletmeye çalışmak için işçiler alır. Sonra bu işçilere belirli bir yaşam koşulu verir. Bu insanlar bu yaşama şartlarına alışırlar. Arkasından devlet diğer sattığı kurumlar gibi bunu da satar, tıpkı miras kalan çocuğun babasının tarlalarını, arsalarını, iş yerlerini satıp arkasından fakirliğe geri döndüğü gibi. Satılabilecek herşey satılır ve bu paralar boşa harcanır. Artık gelir kaynaklarınız bitmektedir ve hatta gelirleriniz yabancı ülkelere akmaktadır.

Ardından da devlet bu işçileri "atıl" diyerekten işten çıkarmak ister, ellerine sözüm ona bütün haklarını vererek. Siz yıllarca çalışırsınız, emekliliğiniz, sosyal haklarınız, yaşamınız ona göre planlanmıştır. Size bir gün kıdem tazminatınız verilerek git derler ve uydurma bir düzenleme ile ayda 3 kuruşa çalışmanız istenir.

Tekel işçileri aslında hepimizin sesi. Bilmeliyiz ki günümüz Türkiye'sinde bizler de birer potansiyel tekel işçisiyiz yani işsisiz yani aşsısız yani açız...

Fazlaca vakit ayıramadım kendilerine. İzmir'den gelmişti Mustafa Ağabey. "Hangi gazete" diye sordular. "Serbestim ben" dedim. İki satır sohbetten sonra "Çekiyorsunuz çekiyorsunuz yayınlamıyorsunuz" dediler. Kimsenin maçası yemiyordu bu ülkede ses çıkarmaya, sindiriliyorduk. Medya, insanlar, memurlar, işçiler. Her türlü haksızlığa göz yumacak kadar sinmiş vaziyetteydik. "Ben" dedim, "Elimden gelen sessizce çığlık atmak, çektiğim fotoğrafları göndereyim size, bir de hatıra fotoğrafı çekeyim şöyle isterseniz."

Gelecek hakkında umudu olmayan insanlar topluluğu olduk. Hiçbir beklentimiz kalmadı, savaşlar olacak, insanlar ölecek, iklimler değişecek ve bu şartlarda dahi "Padişahım çok yaşa" diye bağıran şakşakçılar yer alacak yanıbaşımızda.

Açalım, açılın, açılım... İnsan açılımı yok mu bu ülkede?

Not: Bilgisayar başına bile geçmeye fazlaca fırsatım yok, e-posta ile soru soran arkadaşlar, unutmadım sizleri merak etmeyin :)

11 Ocak 2010 Pazartesi

Fotoğraf Çekmek-15 (Evde basit ışık düzeni kurulumu-2)

Evdeki Işık Düzeneği İçin Ampul Seçimi

Duygu'nun 2. sorusuna geçelim şimdi.

---Fotoğraf lambası hakkında biraz daha detay bilgi verebilir misin?

Tek cümle ile açıklayayım, üzerinde "daylight" yazan ampulu seçin. Yani gün ışığı renginde olsun. Marka model çok önemli değil ancak bildik markayı alın ki sonradan üzülmeyin, bir miktar güçlü olması tercih sebebi.

Bizim aldığımız ampulün aslı agrandizör ışığı. Yani karanlık odada fotoğrafları eski usül kağıda basarken kullanılan ampul. Bu ışığın özelliği eşit yayılımlı, önünde marka, model yazmayan (kenarında/boyun kısmında yazıyor) güçlü olması. Teknik veri olarak kutuda birşey yazmıyor ama internette kısa bir araştırma ile 2800-3000K renk sıcaklığında olduğunu gördüm. Bizim yaptığımız çekimlerde ise yaklaşık 5500-6000K değer verdi. Yani gün ışığı değerleri (Bunlar nedir ki diyenler buraya).
Masa lambamı yaktığım çekim. Odaya giren kelebeği çekebilmek adına uğraşırken masa lambasına güçlü bir ampul takmıştım ve arkasından koku ve dumanın ortasında kalmıştım.

Basit ev stüdyomuzun maliyeti (yahut getirisi)

Burada bazı şeyleri anlatırken sizin hali hazırda profesyonel bir fotoğrafçı olmadığınızı, ülkenin ekonomik şartları altında zaten üç kuruşluk keyfinizin büyük kısmını yaşamak için harcadığınızı varsayarak basit ama etkisi azımsanmayacak çözümler üretmeye çalışıyorum. Şöyle ki basitçe bir beyaz fon sistemi+reflektör+ışık için evinize 1000-1500 dolarlık bir düzenek kurmak istemeyeceğinizi düşünüyorum. Zaten bunu harcamak istiyorsanız bir mağazaya gidip parasını verip alırsınız. Zira burada bu parayı harcamadan da yaklaşık etkileri görmek adına bunları anlatmaya çalışıyorum.

Dünkü ve bugünlü yazılardaki düzeneğin açıklamaları ve maliyeti:

Fon kağıdı: 25 kuruş. Her kırtasiyede bulunuyor. 70x100 cm olanlar gayet iş görür. Her rengi de bulunmakta. Bir kaç tanesini birleştirip duvarınızda portre fonu da yapabilirsiniz (Denenmiştir).

Araba Güneşliği: Yapı marketlerde 2.5-3 liraya satılıyor. Genelde çift taraflı. Bir tarafı soğuk (gümüş) diğer tarafı da altın rengi olanı bulursanız (altın rengi ile portrelerde sıcak bir görüntü oluşturabilirsiniz) yeme de yanında yat. Ortalama 60 lira karınız var.

Dosya kağıdı: 5 kuruş civarı :) Beyaz dengesi ayarından tutun yansıtıcı olarak kullanmaya kadar birçok faydası var aslında. Ne demiştik, hiç bir işimize yaramasa bile not tutmaya yarıyor çekim esnasında.

Masa Lambası: 10-15 liradan başlayıp ilerleyen fiyatlara sahip. Masa lambamızı sadece fotoğraf için değil diğer ihtiyaçlarda da kullanabilecek olmamız ayrıca avantaj. Eğer güçlü bir ampul kullanacaksanız biraz paraya kıyıp soğutmalı olanlarını tercih etmeniz gerekebilir. Zamanında çekim sırasında masa lambası yakmış birisi olarak söylüyorum.

Ampul: Yukarıda zaten yazdım bir miktar. Ampulünüz mümkünse halojen, eşit dağılımlı, gün ışığı (daylight) olsun. Tasarruflu olmasında bir sakınca yok. Kullandığımız ampullerden bir kısmı GE'nin tasarruflu ampulleri, onlar da bir miktar yüksek maliyetli ancak hem enerji tüketimi hem de ömür boyu garanti vermesi adına bir kerelik masraf olarak nitelendirebilirsiniz.

Bu aralar bu kadar sık yazı yazabileceğimi zannetmiyordum, belki biraz sıklığı azalabilir. Lütfen mazur görün.

Fotoğraf Çekmek-14 (Gölgeleri Yumuşatmak)

Bir önceki yazıda gölgeleri yumuşatabileceğimizden bahsetmiş ve bununla ilgili de bir yazı yazacağımı söylemiştim. Yaklaşık iki ay kadar önceki bir yazıda da dosya kağıdının (bildiğimiz A4) bir faydasından bahsedip daha da faydaları olduğunu yazacağımı belirtmiştim. Az önce de Duygu şöyle bir soru yöneltmiş.

"- Gölgelerin nesnelere derinlik kattığını gözlemledim senin eklediğin örnek fotolarda. Bu yuzden acaba golgeleri yok etmeden ama nesnelerinde arkasını hafif aydınlatmak için ne yapabiliriz?
- Fotoğraf lambası hakkında biraz daha detay bilgi verebilir misin?
- Bu tür lambalar kullanacağımız zaman ortam karanlık mı olmalı yoksa gün ışığı giren bir odada bu çekimi yapabilir miyiz?"

Hepsinin cevabını vermeye çalışayım.
Gölgeler elbetteki nesnelere derinlik katar ve biz fotoğrafçılar gölgeye ve yatay ışığa tabiri caizse bayılırız. Ancak öyle zamanlar vardır ki bu gölgelerin bu kadar koyu ve sert olmasından rahatsız oluruz. Belki görmüşsünüzdür, elinde yuvarlak parlak birşeylerle çekim yapan fotoğrafçıları (Hatta moda çekimlerinin kamera arkalarında dikkatinizi çektiyse boyu kadar levhalar tutan adamlar vardır). İşte bizim üstteki düzeneğin sağındaki araba güneşliği ve altta duran dosya kağıdımız reflektör (yansıtıcı) görevi üstlenerek gölgelerin yumuşamasını sağlayacak.

Özellikle küçük objeler, el sanatı ürünleri, yemek vs. çekerken sert gölgeler bizi çok huzursuz eder. Böyle durumlarda herhangi bir yapı marketten 2.5-3 liraya alacağınız araba güneşliği yardımınıza yetişir.
Üstteki fotoğrafta hiçbir yansıtıcı kullanılmamışken alttaki fotoğrafta elimizdeki yansıtıcı uygun pozisyonda tutulup gölgenin yumuşaması sağlanmıştır. İki fotoğraf arka arkaya, aynı ayarlarla çekildi. (f/5,6 - 1/125 sn.)

Yansıtıcımızı ışığa göre açı vererek uygun pozisyona getirmemiz gerekiyor. Yani en üstteki düzenek fotoğrafında yansıtıcımız işlevsiz durumda. Üst tarafını biraz kaldırınca zaten gözümüzle de gölgenin azaldığını, hatta yakınlaştırıp uzaklaştırarak yok edebildiğinizi farkedeceksiniz.

----***----***----

İkinci soruya bir sonraki yazıda cevap vereyim, toplam olarak uzun oldu çünkü.

----***----***----

Bu tür lambaların karanlık mı yoksa gün ışığı giren bir odada mı kullanılması gerektiğine dair cevabım ise bir miktar karmaşık olacak (İçinizden geldiği gibi davranın demeyi çok isterdim).

*** Gün ışığı varsa ve düzgünse lamba kullanmamayı tercih ecin.
*** Gün ışığı yetersiz diyorsanız lambayı gün ışığının gölgeleri yumuşatacağı bir kenarında kullanmak daha hoş bir etki yaratır.
*** Akşam çekim yapıyorsanız ve lambanız yeteri kadar güçlü değilse diğer ışık kaynaklarını kapatmanız doğru beyaz dengesi açısından avantaj sağlar. Ancak gölgelerin azalması adına yine diğer ışık kaynağının (tavandaki lambanız) açınıza göre çekim masanızı kurun.
*** Işığınız yeteri kadar güçlü ise çevresel faktörlerden etkilenmeyecektir. Misal bir fotoğrafçı flaşla çekim yaparken ışıklarını kapatmaz.

En üstteki fotoğrafta çevre karanlık gözüküyor değil mi? Halbuki salonun lambası açık, bilgisayar ekranı ve televizyon da açık. Masa lambasının verdiği ışık fazla olduğu için fotoğrafta çevre karanlık gibi gözükmekte.

Farklı ışık kaynaklarından gelen renkler farklı olacağı için tek tip ışık kaynağı kullanmak genelde esastır. Ancak herşeye rağmen doğru ayarı yapabilme ihtimalimiz her zaman vardır diyebilirim.

Herkese iyi haftalar tekrardan efendim.

10 Ocak 2010 Pazar

Fotoğraf Çekmek-13 (Evde basit ışık düzeni kurulumu)

4 gün önce yazdığım yazıda bir ampül aldığımızdan ve bununla ilgili yazı yazacağımdan bahsetmiştim. Tek ışıklık en basit düzeneğe örnek vermek adına birkaç satır ve birkaç fotoğraf ekleyeceğim şimdi.
Basit düzeneğimiz üstte görüleceği üzere bir adet masa lambası, altta kutusu görülen Philips Photocrescenta ampül, beyaz bir fondan (şu anda bir afişin arka yüzü) oluşuyor. Özellikle akşam saatlerinde çekim yaptım ki etkinin daha belirgin şekilde görülmesi için.
Ampülü Ulus'ta Konya Sokak'tan 25 liraya aldık. Fiyat konusunda bir bilgim yok, piyasada nedir, kaça satılır. Ancak böyle bir ışık kaynağı için güzel bir fiyat. Masa lambasını da 25 liraya aldık ancak bir miktar zorlanma belirtileri gösteriyor. Siz eğer daha kaliteli veya soğutmalı bir masa lambası kullanırsanız sorunu daha rahat aşarsınız. Bizdeki soğutmalı lambalar bir miktar büyük olduğu için küçük obje çekimlerinde yeni aldığımız masa lambası gayet de iş görüyor (Çekim dışında kapatmak şartı ile).

Yakın plandan telefon çekimi. Açınızı değiştirerek gölgeleri kaybedebilir ve ürününüzü veya fotoğraflamak istediğiniz objeyi daha kolayca çekebilirsiniz. Genelde ışığı objenin ön tarafına doğru vermeniz işinizi kolaylaştırır. Masa lambasının portatif olması size taşıma ve herhangi bir yere hareket ettirme kolaylığı da sağlayacağı için evde kullanmak adına ucuz ve güzel bir düzenek.Üstteki fotoğraf da Ayça'dan. Yaptığı örgü çantasını direkt olarak bu ışık kaynağı ile çekti. Şurada ve şurada da örnek çekimler var.
Peki şu sağa düşen gölgeleri ne yapacağız? Elbetteki ilk çözümü gölgeleri engellemek adına ek olarak daha yumuşak bir ışık kaynağı veya aynı ışıktan bir adet daha kullanmak. Ya da gölgeleri yumuşatmak için yapabileceğimiz basit bir çözüm daha var. Onları da bir sonraki yazımızda (yarın) anlatmaya çalışacağım.

Herkese iyi haftalar dilerim efendim.

7 Ocak 2010 Perşembe

Tepki

Zamlara tepki için Başak Hanım blogunda bir yazı yazmış. Ayça Hanım da bunu destekler nitelikte bir yazı ile devam etmiş. Bu sözleri desteklememek elde değil. Ben de konuyu desteklemek adına bir yazı yazmayı ancak bir miktar daha farklı bir açıdan yaklaşmayı yeğledim.

Birkaç yıl önceydi. Sokaklarda ne kadar çocuk çalıştığının ne farkındaydım aslında ne de çok umursar bir durumdaydım. Aileler neden çocuklarını zor şartlarda çalışmaya zorlar ki diye hayıflanır dururdum hatta. Sonra birden bir gün elimdeki çikolatayı sokaktaki çocuklara vermemle ve onların çikolatayı hiç yememişçesine -belki de hiç yememişlerdi- ağızlarına sokarak yediklerini görünce bir anda mutluluğu ve sıkıntıyı aynı anda hissettim. Bu olayı yaşadığım yer Başkent idi; ne Doğu'nun ücra bir kasabası ne bir köy yeri ne de fakir/aç/gariban diye tabir edilen yurdum köşelerinden birisi değildi. Bildiğimiz Başkent, Ankara...

O günden sonra hem gözümün gördükleri hem de objektifime girenler bir anda değişmeye başlamıştı ve sanki bütün yurdu, özellikle metropol diye tabir edilen mega köylerimizi bir anda çalışan çocuklar basmıştı. Her yerdeydiler, her köşe başında, her durakta, her meydanda. "Abi beni de çek diye bağırıyorlardı" sürekli. (Elinizde fotoğraf makinesi ile gördüklerinde ve özellikle de simanız tanıdık ise bu sözü sık sık duyarsınız).Fotoğraf çekip gitmek yapabileceğim birşey değildi artık, çekip gitmek sonuçta. Sanki kurbanının cesedine geri dönen katil misali bir çocuğun fotoğrafını çektiğim yerler geri çağırır oldu beni, kimi zaman elimde bir baskı ile kimi zamansa küçük bir şekerleme veya çikolata ile. Sohbet ettikçe aslında diğer çocuklardan farksız olduklarını daha iyi anlamaya başladım. Onların da vardı birer hayatı, okula gidiyordu hatta birçoğu. Aileleri zorla göndermiyordu çalışmaya, onlar daha küçücükken bu yükü kendilerine sorumluluk bilmişlerdi.Oyuncakları kimi zaman bir boya sandığı, kimi zaman sattıkları kağıt mendil paketleri, bazen yuvarladıkları taşlar, yerde buldukları içeçek kutusu oluyordu; onlara göre de olsundu, ne de olsa oyuncaktı, çevredeki insancıklar onlara kızmadığı sürece eğlendikleri birer malzemeydi işte, Türkiye malı oyuncaklar. Hatta kimisine göre de en az 2 kardeşleri daha olmalıydı ki 3 sayısını tutturabilmelilerdi, daha fazla aç, daha fazla açık, daha fazla gariban, daha fazla robotlaştırılmış, daha fazla düşünemeyen olmalılardı. Hem neyineydi ki sözüm ona "Büyük Adamların" düşünen çocuklar yetişmesini istemesi, aklı yaşam zorluğunda, kulakları karnının gurultusunda olan insanlar başka neyi düşünebilirlerdi ki?
Temel ihtiyaçlarınız zamlanmışsa düşünmesi unutturulmuş bir toplum olarak farkına varabilir misiniz? Farkındalık içerisinde olan insanların da saçma görsel bombardımanlar, uydurulmuş haberler, değiştirilmiş gündemler sayesinde asıl hatırlaması veya görmesi gerekenlerin dışında yaşaması anormal mi? Henüz küçük bir çocukken sefaletle karşılaşmışsanız vereceğiniz savaş toplumsal mı olur yoksa hayatta kalmak adına bireysel midir?
Peki bu çocuklar ne olacak? Peki bu çocuklar büyüyünce ne olacak ve nasıl olacak? Peki biz ne olacağız? Maaşlarımızla artık hangi temel ihtiyaçlarımızdan vazgeçmek zorunda olacağız?

Not: Kendi enflasyonunuzu öğrenmek için küçük fikir. Aylık market alışverişi fişlerinizden bir tanesini saklayın ve gelecek sene aynı dönemde markete gidip aynı ürünlerin fiyatlarını kontrol edin. Birilerinin şaka yaptığını anlayacaksınız... (Bizim evin enflasyonu -temel giderlerde: ulaşım, temel gıda, temizlik, zorunlu ihtiyaçlar (elektrik, su, ısınma vs.) %50 civarında)

Fotoğraflarlar İlgili Not: Üstten alta doğru Ankara/2009, Ankara/2007, Ankara/2007, Ankara/2007, İstanbul/2008. Ülkenin en büyük 2 şehrinden size birkaç fotoğraf, buyrunuz efendim.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Yeni yıla yeni başlangıç

Dün gece bir mesaj gelmiş facebook hesabıma, aynı mesaj deviantart'tan da gönderilmiş. Romanya'da faaliyet gösteren Dobruca Türk İşadamları Derneği 2010 yılı takvimi çıkaracakmış ve ülkemizin tanıtımı adına çeşitli kareler kullanacaklarmış. Benim fotoğraflarımdan birisini kullanmak için izin istemişler. Böyle mesajlar aldığım zaman içim kıpır kıpır oluyor. Zamanında fotoğrafçılık sitelerinde daha aktifken sık sık kitap/dergi/tanıtım gibi çeşitli mecralarda fotoğraflarımı kullanmak için izin isterlerdi ve bundan dolayı inanılmaz mutlu olurdum. Fotoğrafın yüksek çözünürlüklü halini kısa bir izin yazısı ile beraber gönderdim. Takvim çıktığı zaman bana da gönderecekler, hoş bir hatıra olacak. (Takvim için beğendikleri fotoğraf sol üstteki "Yeşil Vadi" Antalya-Oymapınar/2008)

Geçen hafta içi de bir arkadaşım mesaj attı (yine facebook'tan, hay Allahım bu teknoloji nelere kadir), televizyonda bir programda söyleşim çıkmış. Bir an duraksadım, üzerinden bir hayli zaman geçmişti. Tren projesi çekimi için yolculuk yapıyordum en arka vagonun en arkasında. Arkadaşım "Fotoğraf sanatıyla ilgileniyorsun anlaşılan" demiş. Sık sık işittiğim bir kelime, bana sanatçı denmesi pek bir rahatsız edici geliyor nedense. Sanatçı olabilecek kadar yetenekli ve üretken miyim diye sorgulamaya başlıyorum bir anda herşeyi. Programın kaydına da ulaşamadım. Zaten ne zaman televizyonda bir röportajın çıksa veya benzeri birşey olsa aksilik olur ki bunun hikayesi de çok eskilere dayanıyor :)

Yine yakın dönem içerisinde birşey daha oldu. Bununla ilgili uzun uzun söylenmeyi isterdim aslında. Tarım Bakanlığı'nın sergisinde fotoğrafım varmış ve şu anda sergi tüm ülkeyi dolaşıyor. En ufak bir fikrim, haberim yok. Ne bir teşekkür, ne bir isim. Sergiyi gezen arkadaşlardan birisi fotoğrafı görüp "Bu bizim Serhat'ın fotoğrafı" diyerek Ayça'yı aramış. Sergiyi görmek kısmet olmadı ama sergi fotoğraflarının yer aldığı cd'yi buldum (henüz o da elime geçmedi). (Tarım Bakanlığı'nın sergisindeki fotoğrafımda sağdaki -sanırım- Ankara/2007)

Ayça'ya evdeki küçük obje çekimlerinde kullanmak için bir masa lambası ile (evet evet bildiğimiz masa lambası) bir foto ampülü aldık. Ucuza mal oldu. Örnek çekimlerle böyle birşeyi sizin de yapabileceğinizi göstermek adına bir yazı hazırlayacağım. Sanırım bu haftasonu ancak yaparım.

Herkese tekrardan iyi yıllar dilerim efendim.